- Katılım
- 13 Eylül 2025
- Mesajlar
- 731
- Puanı
- 18
- Yaş
- 47
- Konum
- istanbul
- Eğitim
- universite
- İlgi Alanı
- webtasarım,xenforo,vbullettin,ircd,nodejs bot
- Cinsiyet
- Erkek
- Takım
-
- Medeni
- Bekar
Türkiye’de 86 milyon insanın üçte ikisinin en iyi anladığını, düşündüğü ve bildiğini sandığı ya da bildiğini iddia ettiği iki konu var: futbol ve yemek.
Her sohbette ortaya karışık bir yorum, her masada kendini şef ilan eden bir futbol otoritesi…
Tam da böyle bir ülkenin 4 Aralık Perşembe akşamı, Michelin yıldızlı mekânlarını açıklaması tesadüf değil; bizde lezzet de rekabet, futbol da rekabet.
İki yıldızlı restoran sayısı ikiye çıktı, tek yıldızlılar 15’i buldu.
Peki bu seçkin gastronomi dünyasını Süper Lig’in 18 takımıyla eşleştirsek ortaya nasıl bir “yemek ligi” çıkar?
15. haftanın menüsünden başlayalım.
***
Galatasaray – Samsunspor:
Acısıyla tatlısıyla bir ziyafet
Bu maç, damağa hem acıyı hem tatlıyı bırakan o özel tabaklardan biriydi.
Okan Buruk’un şefliğinde hazırlanan Türk–Alman dönerinin servisini Sane ve Osimhen yaptı. Başlangıçlar, ana yemeğin ateşini çoktan harlamıştı.
Beş yıldızlı şampiyonun, iki Michelin yıldızını hak ettiğini ise Lemina, Torreira ve İlkay’ın futbol aklı açıkça gösterdi.
Samsunspor da boşuna yıldız almamış; ikinci yarıdaki oyunları Bafra pidesi kadar dolu ve iştah açıcıydı. Thomas Reis’in satranç hamleleri tabağa karakter kattı.
Final ise yaz boyu “Solo il Gala” nidalarıyla taraftarı coşturan Osimhen’den geldi: Röveşata golünün tatlısını herkes kendi hayal gücüyle seçebilir.
Galatasaray, bu golle lider kimliğini yeniden takındı.
Şayet ikinci yarıda akıllar Monaco maçına gittiyse, Salı gecesi o motivasyonun karşılığını görmek için camia çoktan hazır.
***
Başakşehir – Fenerbahçe:
Tarif tutmadı
Kadıköy’ün lezzet durakları maç öncesinde ağır basıyordu ama Fenerbahçe mutfağından bu kez iştah açıcı bir tabak çıkmadı.
Tedesco, İtalyan–Alman füzyonu bir menü hazırlamaya çalıştı belki ama sonuç tatsız oldu.
Altı oyunculuk rotasyon, özellikle İsmail–Asensio–Alvarez üçlüsünün bozulması çokça tartışılacak bir tarif olarak dikkat çekti.
Önce derbi, ardından şehrin kuzeybatısında bir deplasman… Futbolda “bahane” diye bir tat yok; eleştirinin dozu artacak.
Skriniar’ın rahat kafa golüne Bertuğ aynı rahatlıkla karşılık verince, iki genç teknik adam masayı “Alman usulü” paylaştı.
Nuri Şahin’in takımı ise artık her rakibe oyun üstünlüğünü kabul ettiriyor. Mercedes mühendisliğindeki çalışkanlık ve sadelik, Fenerbahçe’nin tam da ihtiyaç duyduğu nitelikler.
Fenerbahçe denince akla iki kaptan geliyor: Eda Erdem Dündar ve Mert Hakan Yandaş. Bu takımın ruhunu onlar tarif ediyor.
***
Göztepe – Trabzonspor:
Kuzeyin tereyağı ile Ege’nin zeytinyağı
Evinde maç kaybetmeyen Göztepe ile 10 haftadır yenilmeyen Trabzonspor’un buluşması baştan sona bir futbol ziyafetiydi.
Özellikle ikinci yarı sezonun en iyi tabaklarından biri olmaya aday.
Bir yanda kuymak, hamsi, kara lahana…
Diğer yanda kokoreç, kumru, boyoz…
Ve arka planda Urla’nın Michelin yıldızlı mekânları.
Futbolculuğunda rakiplerinin bile saygı duyduğu Fatih Tekke, bugün 7’den 70’e şehri inandırmaya devam ediyor.
Son 3 maçta 5 gol atan Muçi’nin formu, Onuachu’nun 27 gole 12 katkısıyla birlikte son 20 dakika stoper oynaması…
Trabzonspor’u doğal ve hak edilmiş bir şekilde ikinciliğe taşıdı.
***
Beşiktaş – Gaziantep FK:
Acı-tatlı bir hesap
Dolmabahçe’de de girişteki acı-tatlı çeşitliliği hissettik.
Sergen Yalçın’ın bireysel hatalara (Gökhan ve Emirhan) müdahale etme şansı yoktu belki; El Bilal Touré ve Abraham’a İtalya ya da İngiltere’den gol vuruşu öğretmesi de mümkün değil.
Ama sahadaki oyuncuları doğru yerde oynatma zorunluluğu var.
2006’dan bu yana Dolmabahçe müdavimleri üst üste dört galibiyeti görmedi.
Taraftar tabağı beğenmedi, faturayı Başkan Adalı’ya ve “Sergen attı, şampiyonluk geldi” nostaljisine kesti.
***
Sonuç: Futbol da yemek gibi…
Her tabak bir hikâye anlatır.
Her maç da öyle.
Türkiye’de bu yüzden futbol ile gastronomi birbirine bu kadar yakın.
İkisinde de duygu var, sabır var, emek var; yanlış malzeme seçersen tadı kaçar, doğru dokunuşu yaparsan unutulmaz olur.
Futbol aşkıyla, lezzeti bol maçlara…
Her sohbette ortaya karışık bir yorum, her masada kendini şef ilan eden bir futbol otoritesi…
Tam da böyle bir ülkenin 4 Aralık Perşembe akşamı, Michelin yıldızlı mekânlarını açıklaması tesadüf değil; bizde lezzet de rekabet, futbol da rekabet.
İki yıldızlı restoran sayısı ikiye çıktı, tek yıldızlılar 15’i buldu.
Peki bu seçkin gastronomi dünyasını Süper Lig’in 18 takımıyla eşleştirsek ortaya nasıl bir “yemek ligi” çıkar?
15. haftanın menüsünden başlayalım.
***
Galatasaray – Samsunspor:
Acısıyla tatlısıyla bir ziyafet
Bu maç, damağa hem acıyı hem tatlıyı bırakan o özel tabaklardan biriydi.
Okan Buruk’un şefliğinde hazırlanan Türk–Alman dönerinin servisini Sane ve Osimhen yaptı. Başlangıçlar, ana yemeğin ateşini çoktan harlamıştı.
Beş yıldızlı şampiyonun, iki Michelin yıldızını hak ettiğini ise Lemina, Torreira ve İlkay’ın futbol aklı açıkça gösterdi.
Samsunspor da boşuna yıldız almamış; ikinci yarıdaki oyunları Bafra pidesi kadar dolu ve iştah açıcıydı. Thomas Reis’in satranç hamleleri tabağa karakter kattı.
Final ise yaz boyu “Solo il Gala” nidalarıyla taraftarı coşturan Osimhen’den geldi: Röveşata golünün tatlısını herkes kendi hayal gücüyle seçebilir.
Galatasaray, bu golle lider kimliğini yeniden takındı.
Şayet ikinci yarıda akıllar Monaco maçına gittiyse, Salı gecesi o motivasyonun karşılığını görmek için camia çoktan hazır.
***
Başakşehir – Fenerbahçe:
Tarif tutmadı
Kadıköy’ün lezzet durakları maç öncesinde ağır basıyordu ama Fenerbahçe mutfağından bu kez iştah açıcı bir tabak çıkmadı.
Tedesco, İtalyan–Alman füzyonu bir menü hazırlamaya çalıştı belki ama sonuç tatsız oldu.
Altı oyunculuk rotasyon, özellikle İsmail–Asensio–Alvarez üçlüsünün bozulması çokça tartışılacak bir tarif olarak dikkat çekti.
Önce derbi, ardından şehrin kuzeybatısında bir deplasman… Futbolda “bahane” diye bir tat yok; eleştirinin dozu artacak.
Skriniar’ın rahat kafa golüne Bertuğ aynı rahatlıkla karşılık verince, iki genç teknik adam masayı “Alman usulü” paylaştı.
Nuri Şahin’in takımı ise artık her rakibe oyun üstünlüğünü kabul ettiriyor. Mercedes mühendisliğindeki çalışkanlık ve sadelik, Fenerbahçe’nin tam da ihtiyaç duyduğu nitelikler.
Fenerbahçe denince akla iki kaptan geliyor: Eda Erdem Dündar ve Mert Hakan Yandaş. Bu takımın ruhunu onlar tarif ediyor.
***
Göztepe – Trabzonspor:
Kuzeyin tereyağı ile Ege’nin zeytinyağı
Evinde maç kaybetmeyen Göztepe ile 10 haftadır yenilmeyen Trabzonspor’un buluşması baştan sona bir futbol ziyafetiydi.
Özellikle ikinci yarı sezonun en iyi tabaklarından biri olmaya aday.
Bir yanda kuymak, hamsi, kara lahana…
Diğer yanda kokoreç, kumru, boyoz…
Ve arka planda Urla’nın Michelin yıldızlı mekânları.
Futbolculuğunda rakiplerinin bile saygı duyduğu Fatih Tekke, bugün 7’den 70’e şehri inandırmaya devam ediyor.
Son 3 maçta 5 gol atan Muçi’nin formu, Onuachu’nun 27 gole 12 katkısıyla birlikte son 20 dakika stoper oynaması…
Trabzonspor’u doğal ve hak edilmiş bir şekilde ikinciliğe taşıdı.
***
Beşiktaş – Gaziantep FK:
Acı-tatlı bir hesap
Dolmabahçe’de de girişteki acı-tatlı çeşitliliği hissettik.
Sergen Yalçın’ın bireysel hatalara (Gökhan ve Emirhan) müdahale etme şansı yoktu belki; El Bilal Touré ve Abraham’a İtalya ya da İngiltere’den gol vuruşu öğretmesi de mümkün değil.
Ama sahadaki oyuncuları doğru yerde oynatma zorunluluğu var.
2006’dan bu yana Dolmabahçe müdavimleri üst üste dört galibiyeti görmedi.
Taraftar tabağı beğenmedi, faturayı Başkan Adalı’ya ve “Sergen attı, şampiyonluk geldi” nostaljisine kesti.
***
Sonuç: Futbol da yemek gibi…
Her tabak bir hikâye anlatır.
Her maç da öyle.
Türkiye’de bu yüzden futbol ile gastronomi birbirine bu kadar yakın.
İkisinde de duygu var, sabır var, emek var; yanlış malzeme seçersen tadı kaçar, doğru dokunuşu yaparsan unutulmaz olur.
Futbol aşkıyla, lezzeti bol maçlara…
